8 Ağustos 2010 Pazar

canım sıkkın: başlangıç

canım sıkkın: başlangıç: "sabah tekefonun çaldığını duydum ama bir türlü gözümü açamadım sonra derin uykuma kaldığım yerden devam ettim. aradan ne kadar geçti bilmi..."

başlangıç



sabah tekefonun çaldığını duydum ama bir türlü gözümü açamadım sonra derin uykuma kaldığım yerden devam ettim. aradan ne kadar geçti bilmiyorum, her sabah olduğu gibi babam bir bardak buzlu suyu enseme boşalttı. uyanmamak elde değildi artık. "uyandım baba tamam" diyorum "yok ayağa kalkacaksın" diyor. çaresiz bende gözlerim kapalı dikildim ayağa. ve ikinci öldürücü darbe.. diğer elindeki suyuda yüzüme serpti. yaptığı işkencelerin devamının geleceğini bildiğimden tamamen uyandım. üstümü değiştirdim kahvaltı yapmak için mutfağa geçtim. babam her sabah olduğu gibi o malum soruyu sordu " elini yüzünü yıkadınmı kızım" yine çaresiz banyoya yöneldim "yıkamadım yıkamıycamda" desem kafamı klozete sokmakla tehdit edeceğini biliyordum. hazır yeri gelmişken isim amcam olan "klozet kapağından" bahsedeyim, neden klozet kapağı olduğumdan. yüzümü yıkamaktan pek hoşlanmam, özelliklede sabahları. bu yüzden yaklaşık 11 yıldırlı-yani hatırladığım kısmı 5-6 yaşımdan beri- klozet kapağıyla yüzyüze geliyorum ve onu artık kendimmiş gibi hissetmeye başladım. zaten en iyi dostumda o klozet. neyse efendim oraya sonra değineceğim. elimi yıkayıp yüzümede yıkanmış görünümü vermek için ıslattıktan sonra kahvaltı masasına oturdum. annemde yine o klişe söylemlerine başladı:
"bu yıl son kızım, üniversiteyi kazanmalısın. bu yazı iyi değerlendirmen gerekiyordu ama sen yan gelip yattın."
"lan uyuttuğunuzmu var yan gelip yatayım. her sabah karga bokunu yemeden buzlu suyla uyandırılmaktan bıktım. hem ben belki üniversite okumak istemiyorum" diyesim geliyor ama yapamıyorum işte.
 "markette çalışmaya başladım ya anne, en azından boş durmadım" demekle yetiniyorum sadece."
bu sefer konuşan babam oluyor:
"çok büyük bir şey yaptın sanki. markette çalışacağına oturup ders çalışsaydın"
sonra ikisi birden akrabaların, komşuların çocuklarından bahsediyor. yok efendim bilmem kimin oğlu falanda üniversiteyi bilmem kimin kızı filanca üniversiteyi kazanmış.....
"sırf ben kazanınca millet çocuklarına benden bu şekil bahsedip çocukların beynini sikicekler diye kazanmıyacağım" demek için ağzımı açıyorum ne çareki kelimeler boğazımda kalıyor. öksürmeye böğürmeye başlıyorum ve sonra anlıyorumki boğazımda kalan bir tek kelimeler değil onun yanında koca bir zeytin çekirdeğide var. onlar konuşmalarını sürdürürken bende kaçıp markete gidiyorum.
işte bunlarıda marketin kapısında otururken karalıyorum deftere. çünkü yarım saat erken gelmiş bulunmaktayım. market hala kapalı.. sol elim anlamadığım bir sebepten dolayı kanıyor. kesin tramwaydaki yaşlı teyzenin ahı tuttu.
şimdi kardeş tramvaya ilk durakta bindiğimden oturacak yer sıkıntısı çekmiyorum. sonrasında tramvay çok doluyor. millet yer istiyor. bende kimseye yer vermemek için uyumuş numrası yapıyorum. yine aynı şekil gözlerimi kapayıp cama yasladım başımı kulağımdada kulaklık. tramvay tıklm tıklım dolmuş durumda. biri arkamdan kafama vurdu. bana o şekilde davranılmasına çok uyuz olmuştum. dönüp arkamı sinirli bir şekilde "ne var" diye bağırdım. yaşlı teyze "yerini bana ver" dedi. "bende verilcek yer yok" dedim. sonra tramvaydakiler yer vermedim diye beni ayıplamaya başladılar. en çok kızdığı şeyse 20-25 yaşlarında olup kıçını kaldırıp yer vermeyen insancıkların beni ayıplamaya çalışması. "hacı ben yer vermedim ayıplayacağına sen götünü kaldır yer ver" diyesim geliyor ama tramvaydan atılmamak için sustum. bu millet böyle kardeşim kendisine bakmadan başkasını eleştirmeye dünden meraklı.
market açılıyor kardeş görüşürüz sonra.